1 Eylül 2008 Pazartesi

.......

Söz Vermek Üzerine...

İnsanlar toprağı ilk defa kullanmaya başladığında toprakların sınırlarını niçin belirlediler? Gereğinden fazla ekip biçmemek durulacak yerin neresi olduğunun bilinmesi için diye değil sanırım. Çünkü her zaman daha fazlasını isteyen bir yaratıktan bahsediyoruz. Zamanında toprağına sınır koyan insan aynı sınırları genişletmek için savaşmamış mıdır? Düz mantık devrelerim çalışıyor ve kendi kendime şunu söylüyorum: Sınırlar kalktığında savaş da kalkar. (Fakat sınırları koyan yine insanlardır.)

Belli davranışların bize, birlikte yaşadığımız insanlara, taptıklarımıza veya inandıklarımıza yanlış gelmesi mümkün. Verilen belli bir çerçeve içinde yaşamımızı bir yere koyarız. Hatta doğru yapmak için değil, yanlış yapmamak için yaşarız diyebilirim. Olması gereken bu mudur aslında pek bir fikrim yok. Ama kendi prensiplerimizde, töre ve görgü kurallarımızda, dinlerimizde tamamlayıcı kurallardan çok yasaklar vardır. Tarih boyunca öyle olmuştur. Din kurallarına göre düşündüğümüzde genellikle doğruları yapan insan başkalarının gözünde cezalı duruma düşebilir belki. Ama yasaklara uyan çevresinde kesinlikle saygın bir yere sahiptir. İçki içen ve hayır kurumunda görev alan mı cennete gider, yasak sınırlara geçmeyen ve hiçbir şey yapmayan biri mi?

Yasaklar nerden geliyor? Kafamda hemencecik taraf tarafa bölme yaptığımda elimde bir tek kendi aklım kalıyor. Yasaklar, ahlaklar, kurallar hep aklımda barınıyor. Onları aklımı kullanarak ben yaratıyorum veya önceden yaratılmış olanları yine aklımı kullanarak kabul ediyorum. Çevresinde yasak çemberi bulunan bir mekanizma da artık yavaş yavaş kendi içinde yasak çemberini yaratıyor. Kendi yarattığım çember hareketlerimi engelliyor. Sonunda beni kıskıvrak yakalıyor. Hareket edemez oluyorum. Ama yine de rahatsız olmuyorum. Hatta kendimi böyle bir çembere sokmaktan gurur duyuyorum!

Aklımın yarattığı o yasaklar mekanizmasının bir parçasıdır verilen sözler. İşte o sözlerle insan kendini daraltıyor, daralttıkça da gururlanıyor. İçinde yaşadığım tabut en iyi ağaçtan yapılsın, onun tabut olduğu aklımdan çıkmıyor ama. Tabutun meşe ağacından yaptırmanız umurumda bile değil. Ben verdiğimiz sözler içinde yaşamaya çalışmamızla bozdum kafayı.

Verdiğim sözler beni daha güçlü kılmaz, ama döndüğüm sözler beni daha güçsüz kılar. Ancak maalesef bu benim görüşüm, Arkadaşlarımın beni sözlerimi tuttuğum için övmesi bir noktadan sonra hiç önemli değil. Fakat onlar için hep önemli olacak. Çünkü benim de içinde olduğum arkadaş çevresinde, ortaklaşa yaratılan yasaklar çemberinde verilen sözün tutulmamasının cezası çok büyük. Bir noktadan sonra verilen sözün ne olduğu, ne kadar yararlı olduğu artık bizim için önemli olmuyor bile. Söz verdim, bundan sonra otobüse binmeyeceğim diyip de binmediğinizde arkadaşlarınız sizi sözünün eri olarak tanımlayabilir. Ne saçma!

Ne sözlerle karşılaştım. Ne kadar saçmaydılar. İşin komiği bu sözleri verenlerin, çizdikleri sınırlı topraklarında yaşayamamalarıydı. İşte o anlarda, onları gördüğümde, karaktersiz insanlar olduklarından kesinlikle emin oluyorum, hiçbir şeyden olmadığım kadar. Ben de saçma sözler verdim. İçimde onları çiğneme arzusu o kadar büyük ki. Ama ben de karaktersiz olacağım. Kendi kendime yarattığım güç gösterim ters tepecek diye ödüm kopuyor.

Öyle yasaklar koymuşuz ki bu konu hakkında. Sözünden dönen hiç kimse haklı olduğunu çıkıp söyleyemiyor. Ben bile bu yazıyı sözlerimden dönmeden önce yazıyorum ne olur ne olmaz. Mantıklı bir sebep olsa bile olsun. Sen sözünden dönmüşsündür. Olay bitmiştir. En “erkekler” olayı erkekliğe, en “insanlar” olayı insanlığa vurur. Ne kadar kendini iyi anlatırsan anlat, istersen bilimsel bir teknik kullan, karşındaki seni önemsemiyorsa haklı olman hiçbir işe yaramaz.

İnsanların değişmesi de bu kadar yasak. Dinin değişmesi, ahlakın değişmesi, sözlerin değişmesi kadar yasak. Değişmeyi bırakın, değişmeyi düşünenler bile dışlanıyor. Kendini en hoşgörülü olarak kabul eden sisteme mensup olanlar dahi farklı olanlara aşağılayıcı tavırlar besliyorsa bu yasakları aşmak hiç kolay değil. En büyük yasakları geçtim biz kendi ufak yasaklarımızı bile çiğneyemiyorsak, hatta bu yasakların varlığından pek memnunsak olaya nasıl bir çözüm getirilebilir inanın bilmiyorum.

Ama bir yerlerden başlamak lazım değil mi?

Hiç yorum yok: