28 Ağustos 2008 Perşembe

.......

O


Her zamanki gibi duşunu aldı. Hiçbir zaman 20 dakikanın altına inmezdi aldığı duşun süresi. Su parası çok gelirdi ama önemli olan temiz olmaktı onun için. Saçının çok yağlı olduğunu da düşünürsek duş süresini uzun tutmasını fazla irdelememek lazım. Onun ve bizim için en iyisi bu.


Ne zaman işine karışılmasından hoşlandı ki? Arkadaşlarıyla birlikteyken o tipik, arkadaşlar arasında sıkça yapılan, gizliden gizliye, kimin karakteri sağlam muhabbetinde sesini yükselterek belirtirdi hep: “Arkadaş benim sevmediğim iki şey vardır. Bana emrivaki yapmıcaksın, işime karışmıcaksın. Kardeş işime mi karışcaksın? Ozzaman otur kendin yap. Ne o öyle cins cins yorumlar falan.”


İşine karışılmasından hazzetmeyen insanlar olabilir. Ama eğer insan bu özelliğini, bu karakter bastırma muhabbetlerinde gurur duyarak dile getiriyorsa demek ki o insan hakkında anlatılacak, yazılacak şeyler vardır.


Bizimki duşunu aldı. Duştan çıktığında her zamanki gibi buluşma saatine yetişemeyeceğini gördü. Artık şu temizlenme faslının öne çekilmesi lazım diye düşündü. O anda düşüncesi ev arkadaşında dile geldi ve içerideki odaların birinden kısık bir ses aynı cümleyi tekrarladı. Haram ettiği en önemli iki şeyden birinin yapılmış olduğunu gören bir tanrının öfkesi gibi alevlendi bizimki. Sen de daha az uyu ve daha az seviş o zaman, örnek davranış sergile! Gözlerini kıstı, yüz kaslarını sıktı. O anda aynen birazdan kavga çıkaracak bir kediye benzediğini ona biri söylemeliydi. Sinirliydi. Çünkü söylediği söz kendisinde dahi tahrip edici bir etki bırakmamıştı. Artık hedonizmin doruklarında olan, hiçbir şeyi takmayan o soğukkanlı insanda nasıl bir etki bırakabilirdi ki?


Kıskanıyordu ev arkadaşını bizimki. Çünkü bütün özellikleriyle karizmatik buluyordu kızlar onu. Ev arkadaşının sayabileceğim, aklımda olan tüm özelliklerini inanın kızlar çok çekici buluyordu. İşte o yüzden bizimkisi bir kızla buluşmaya giderken, arkadaşının böyle bir derdi yoktu. Kızlar zaten eve kendiliğinden geliyordu. Her tartışmasında –gerçi bu işteşlik eki anlam olarak bir şey ifade etmiyordu- bunları düşündükçe çıldırıyordu bizimki. Ev arkadaşı için eve gelen kızların hepsi güzeldi, en azından o çok beğeniyordu. Ama hepsini de teker teker kurban veriyordu o karanlık, çekici ve esrarengiz kuyuya. İşte içerdeki o karanlık, çekici ve esrarengiz odadan asla karşılık gelmiyordu tartışmalarda. İlk ve son sözü kesin içerdeki söylerdi. Savaş alanından galip ayrılan hep o olurdu. Tabi içerdekinin belli bir savaş olduğunu düşünüp düşünmemesi ayrı bir durumdu.


Düşüncelerinden sıyrıldı bizimki. Söylediği sözün onu tatmin etmediğini hatırladı. Açtı ağzını. Ama ağzı açıkken saate bakakaldı. 2 saniyeliğine oluşan o komik surat kayboldu. Ama bizimkisi yine küfrünü etti, sessiz ve ev arkadaşının sülalesini yeterince kapsayan cinsten. Daha önemli işleri olduğuna kanaat getirmesi çok sürmedi. Buluşmaya her zamanki gibi geç kalmıştı. Erkek olduğu için giysi beğenmesi uzun sürmedi. Dişlerini fırçaladı. Saçlarını kuruttu. Vücuduna sıkılacak ne kadar kimyasal varsa sıktı. Telefonunu, cüzdanını, anahtarını aldı. Son bir kez aynaya baktı. Erkeklere has, ayna önünde dizlerin hafif kırılması ve ellerle saçın geriye doğru silkelenmesi hareketini yaptı. Yaparken de çok klasik birisin. O yüzden bu konuda bu kadar zorlanıyorsun demeyi de unutmadı, ev arkadaşının dahi duyamayacağı kadar kısık bir sesle.


Kapıyı kapatırken evin erişebildiği kısımlarını şöyle bir gözledi. Bu da ev üzerinde belli bir hakimiyet kuran insanların sıkça yaptığı bir hareketti. Bununla övünmeyi seviyordu. O ter kokan keşiş kazanovanın tek başına yaşayabileceğini de pekala biliyordu. Ama olsundu. Evi çeviren kişi olmayı seviyordu. Bu düşüncenin de verdiği destekle o kuyuya benzer odaya doğru seslendi. “Bugün yemeği sen yapıyosun bir işe yarıyosun koç!”

Kendisine emrivaki yapılmasından nefret ederdi. Ama insanların üzerinde kurduğunu zannettiği hakimiyetini kaybetmemek için kendisi çok yapardı. İşte o yüzden bu arkadaş hakkında anlatmaya, yazmaya, çizmeye değer bir şeyler vardı.

Hiç yorum yok: